Geçenlerde okuduğum bir makalede Adele’in, ses tellerinden ameliyat olmak için konser iptal etmesi ve yaşadığı süreç konu ediliyordu.
Onu ilk dinlediğimde, güçlü ve etkileyici bir sese sahip olduğunu düşünmüştüm. Bununla birlikte, Adele’in şarkı söylerken kendini ne kadar zorladığını da düşünmüştüm.
Gerçekten de melodilere ve sözlere eşlik eden Adele’nin ses yapısı daha doğrusu şarkıyı söyleyişi, o temanın dramatik ve agresif ruh halini çok güzel yansıtıyor bana göre.
Bu nedenle de şarkıları adeta rock müzik dinliyor gibi insanı coşkulandırıyor ama bir yandan da sakin altyapı ile pasif agresif adeta kendi kendine söylenen bir iç dökme hissi uyandırıyor. Bu dinleyiciye o kadar başarılı geçiyor ki, neredeyse sevmeyen, dinlemeyen yok. Hatta ülkemizde yabancı şarkı dinlemeyen insanları bile sözlerden bağımsız, sırf hissel olarak yakalamış durumda Adele… Bu her şarkıcının bedeli ne olursa olsun isteyeceği bir şey. Seni seven dinleyiciler ve ödüller…
Adele’in ruhundan gelen hisleri bedenini adeta yırtarak çıkıyor. Orta tonlarda bile dramatik söyleyiş, şarkıdaki her bir kelimeyi vurgulayarak, büyüterek söylemesine neden oluyor. Buraya kadar mükemmel, şarkıcıda herşey yolunda… Ta ki, bedenin kullanım kurallarının, yüzüne acımasızca çarpmasına kadar… Şarkı söylerken tüm bedenimizi kullanırız ama burada en hassas işi ses telleri yapar. Ve gerçekte ses tellerimiz bir iç organ. Yani sesimizi kullanırken, boğazımızda yaşananlarla yüzleşmeyiz. Örneğin bacağımızda ters hareketle bir sorun oluşsa bunu hemen farkederiz. Ama ses tellerimizde bir sorun olduğunda bunu anlayamayız. Sese zarar verip kısılmasına neden olduktan sonra ancak farkederiz. Çünkü acıyabilme yeteneği olmayan bir iç organdır ses telleri. E acıyan ne peki? Çevresindeki kaslar…
Adele, yıllar önce de ses telleri kanadığı için ameliyat olmak durumu kalmış. O seviyede yaşanan ses sorununda ses terapisi için artık çok geç. Ama burada çok önemli başka bir durum daha var; daha ne kadar ameliyat olabilir? Ses telleri bu işlemlere ne kadar dayanabilir. Daha da önemlisi, şarkıcılık neden bu denli acılı ve sorunlu olmak zorunda…
O halde belki de önce şunu sormalıyım: İyi şarkı söyleme olgusu hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce iyi şarkıcılık nasıl bir şey? Mesela,yüksek volümlü, iddialı, gösterişli, akrobatik, tiz seslerde gücünü yitirmeyen? Evet bunlar iyi şarkıcılığın önemli bir parçası. Devamında, duyguyu iyi yönetebilmek, müzikalite, zor bölümler arasında akıllı geçişler ve bizzat akıllı şarkı söylemek gelmekte.
Şu bir gerçek ki, gösterişli büyük bir ses herkesi etkiliyor. Devasa mimari yapılar gibi, ihtişamı dinleyicinin başını döndürebilir büyük bir sesin. Michaelangelo yapıtlarında rastladığımız, adeta yeniden yaratılan duyguların bedenlenmesi gibi, aynı etkiye sahip, muktedir bir ses, dinleyiciyi gözyaşlarına boğabilir. Maria Callas’ın olağanüstü sesi de bu etkiyi yaratmıştır dinleyicide. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi çağlayan, her türlü kavisleri, zirveleri ve engebeleri salıncakta sallanır gibi rahat yorumlayan bir şarkıcı…
Tüm bunların gerçekleşebilmesi için çok iyi bir teknik çalışma gerekli. Teknik çalışma sesi geliştirir ve dayanıklılığını arttırır.
Elbette bir şarkıcının performans hayatı boyunca ses problemi yaşaması doğal. Ancak, bu problemlerin altında yatan sebeplerin bulunması da şart. Hele ki devam ediyorsa..
Sesin korunması, şarkıcılık ömrünün uzun olması ve kişiye istediği kadar hizmet edebilmesi için, kişinin sesini nasıl kullanması gerektiğini, nasıl koruyabileceğini de bilmesi gerekli. Bu da aslında ses eğitiminin önemini bir kere daha gün yüzüne çıkarıyor.
Peki sorun yaşandığında ne yapılmalı? Tabi ki, ses terapisi ile durum bir an önce durdurulmalıdır. Sorun giderilirken bir yandan da problemin neden kaynaklandığı saptanmalı ve ona göre çalışılmalıdır. Ses terapisi evresinin geçip gittiği zamanlar da olabilir.. Bunu saptayacak olan, foniatrist bir kbb doktorudur. Doktor, en sağlıklı ve en akıllı çareyi bizlere sunacaktır… Ama unutmamak gerekir ki, ameliyat en son çare olmalıdır. Asla bir kısa yol, kolayca çözüş değildir.
Ben yine dikkatinizi başka bir noktaya çekmek istiyorum; burada düşünülmesi gereken en önemli şey, şarkı söylemenin neden bu kadar “tehlikeli” bir hale geldiği. Geldiği diyorum çünkü, bu biraz da yükselen değerlerle birlikte, güzel-iyi-yeterli kavramlarının da zemin kaymasına uğramasından kaynaklanıyor. Bu durum neredeyse her yerde karşımıza çıkabiliyor.
Çocuk şarkıcıların yarışmalarında sık sık karşılaştığımız en acayip şey yetişkin ses ile şarkı söyleyen çocuklar. Gerçekten çok tuhaf geliyor. Bedene oturmayan bir şeyler var, doğal olmadığı çok açık. Di mi?
Bütün çocuklarda müthiş bir taklit yeteneğini vardır. Zaten böyle öğreniyoruz herşeyi; yemek yemek, konuşmak, davranış kalıpları vs.. Tamamen örnek kişilerimizi taklit ederek onlardan öğrendiklerimizle onlara ulaşıyoruz. Buraya kadar normal herşey. Ancak neden yetişkin gibi şarkı söyleniyor? O ses çocuğa ait değil ki, çocuk sesinin doğallığına, rahatlığına ve akıcılığınıza sahip değil. Normalde su gibi akan çocuk sesi bu yarışlarda sadece büyükleri etkilemek için zorla giyilmiş entariler gibi. Peki noldu o sesler şimdi. Hala öyle söyleyebiliyorlar mı çok merak ediyorum. Boyundan damarlar çıka çıka çığırmak. Ne kadar zorlandıklarını o esnada gözlerine bakarak anlayabiliriz.
Peki ne oluyor da çocuklar dahil herkeste “ ben daha çok bağırırım” deme yarışı başladı. Bunun şarkı söylemekle dahası müzikle ne ilgisi var? Bu sadece ülkemize özgü bir şey değil. American Idol programında da sürekli seyircileri şaha kaldıran haykırışlarla şarkı söyleme revaçta.
Güç nedir? Güç herkesin istisnasız hayata karşı edindiği bir maske, kask, zırh ne derseniz o… kazanma telaşı, önde olma telaşı, yitip gitmeme telaşı. Amigdalamızın hala çalışır vaziyette olduğunun göstergesi. En yükseğe çıkan, en çok bağıran en hızlı koşan en güçlü olan kazanır. Bu müzikle sanatla çok ilgili değil. Daha çok insan olmakla ilgili.
Müziğimize yansıması kadar doğal bir durum da olamaz. Sporda da bu var, mesela geçmiş olimpiyatlardan giderek daha fazlasını yapan sporculara geçiş var. Spor adına bu alkışlanması gereken bir durum. Çünkü sporun amacı bedensel aktivitelerin hayatımıza yaptığı katkılardır. Bununla birlikte, günümüzde spor aktivitelerinin ve rekabetin sporcuları çok zorladığı konuşulmakta. Yıl içerisinde çok fazla yapılan etkinlikler nedeniyle de yine aşırı zorlanmalar ve sakatlanmalar yaşıyorlar. Çıta yükseldikçe daha fazlasını yapmak için bedenine zarar veren sporcular var.
Buradan çıkacak sonuç, bedeni aşırı zorlamak daha iyi müzik(yada spor) ile sonuçlanmayabiliyor. Zorlanan bedenler elde edilmesi tasarlanan mutluluğu anlamsızlaştırabiliyor.
Akıl ve nefes… Ses sağlığı konusuna dönersek, sporda rakibini geçmek için doğru teknik ve hesaplamalar çok önemli. Şarkı söylerken de aslında aynısı geçerli. Öğrencilerim bilirler, bana da kendi hocam söylerdi; “şarkıcılığın yarısı akıldır, diğer yarısı nefes”…
Ona da kendi hocası söylermiş. Nesilden nesile geçen çok anlamlı ve değerli bir öğüt bu.
Teknik yoksunluk, eksiklik ses sorunlarına yol açacaktır. Uzun ve zorlayıcı süreçleri atlatmakta yine teknik bilgi sayesinde başarılabilir.
Yine de eğitimli olsa bile sorun yaşayabiliyor şarkıcılar. Özellikle opera şarkıcıları. Neden peki? Kişisel hırs, önde olma vs vs yukarıda yazdıklarım işte. Haksız olmayabilirler, ortam, yöneticiler diğer kişiler vs. Ama bu durumu değiştirmiyor. Beden de bir yere kadar dimi bir enstrümana nasıl davranıyorsa bedenine de aynı davranmalı şarkıcı kişi. Üstelik yedeği olmayan bir enstrüman ise..
Filiz Özay
filiz@filizozay.net